Bakmayı öğrenmekle başlıyor dünya serüveni
Görmeye başlamakla açılıyor gerçeğe açılan tüm kapılar
Ki gözlerde değil görmeyi bilmekte maharet!
Şu içimdeki uçuruma bak!
Uçsuz bucaksız bir sahra misali içimde gerildi bir mahya.
Bir uçdan diğer uça koşamayacak kadar derindir melalim.
Şu içimdeki derin boşluğa bir bak!
Yokluğunun bende yarattığı yokluğunun izleridir dehlizlerim.
Hep çıkmaz sokaklardır benim labirentlerim.
Şu içimdeki tenhalığa dön bir bak!
Seslerini yitirdi tüm umutlarım.
Sensizliğin izleri böyle parlar hüznümüm soluk renginde.
Savruldu son külleri
sevdamızın.
Kaç sabah yeli esti üzerlerimize, kaç yağmur yağdı, kaç
şimşek çaktı.
Kullaklarımız sağırlaştı gözlerimiz köreldi. en acısı da yüreklerimiz paslandı böyle böyle
Bir bak yüzümdeki
ikindi güneşi yorgunluğuna!
Bir bak ne yaptığına
Bir bak …
Dönüp bakmayışın yüzüme
Duymayışın çaresizliğimin tiz sesini bir lahza;
kimbilir?
hüznümün altındaki öfkemi görmekdendir korman
Bir çığ gibi büydü içimdeki sensizlik
Müphem bir korkunun esiridir benliğim
Ve gelmeyişin…
Sussam duymuyor, konuşsam söylemiyorsun bir kelam
İçimdeki Yokluk yara almış yıkık bir köprü gibi ulaşımsız
Yokluk bir çıkmaz sokak gibi
Yokluk ağzımdaki acı buruk bir tat gibi
Şimdi dön bir bak içime yazdığın yalnızlığın notalarına
Dokun tuşlarına parmak uçlarınla
Sen dokun
Ben feryad edeyim nağmelerini sensizliğimin…