8 Haziran 2015 Pazartesi

SUÇLAMA İBRET AL...


Şöyle bir söz söylenmiş: “Büyük gruplar halindeki aptal insanların gücünü hafife almayın./George Carlin tarafından. Elzemdir ki insanları küçümsemek kötü bir hastalığa düçar olmaktır. Ve unutmamalı ki karşındakini hafife alırsan durgun denizin ardındaki sert dalgayı fark edemezsin.

Misal siz hiç sörf yaptınız mı? Veya hiç izlediniz mi sörf yapan birini? Sörf yapan sörfçü gün olur saatlerce dalga gelmesini bekler. Hatta  en küçük dalga bile onu heyecanlandırır. Her dalganın bir kıymet-i harbiyesi vardır onun nazarında. Dönüp gitmez, rehavete kapılmaz. Bilakis bilir sonunda dev bir dalganın isabet edeceğini. Eğer dönüp gitse yılmış olacaktır. Ama o bekler ve sonunda dev bir dalgayla mücadele etmenin hazzıyla yaşar. Başarmıştır! Bekleyip sabretmenin mükâfatını almıştır! Zindedir… Statik değildir; dinamiktir her zaman. İşte bu feraset sahibi bir insanın özelliğidir aynı zamanda. Bir sonrayı düşünebilme yeteneği… Tedbiri elde tutma özelliği… Akıllı insan tetikte bekleyen, tedbiri elden bırakmayan öngörülü insandır zira! Hafife almaz hiçbir kimseyi, dahi hiçbir meseleyi ve hafife alınmaktan da o denli hazzetmez!

Ama ne yazık ki oluyor bazen... Bir gaflet anı vuruyor insanın sahilini. Düşebiliyor! Yenilebiliyor! Ve en önemlisi yanılabiliyor... Fakat biliyoruz ki umutsuzluk yok! Biliyoruz ki kurşuni bulutların ardından elbet güneş doğacak. Ama pamuğu demirle kıyaslayarak değil; bu bir gerçek. Taş atana taş atarak değil! Yadırgayarak, horlayarak değil…  Leyin lisan olmalı üslubumuz, Nebevi bir ahlaka bürünerek olmalı fetihler… Başarılara bağıra çağıra değil; sinemizde mütevazı bir sükûta erişerek koşmalıyız! Aksi takdirde hafife alma; hafife alınırsın! Küçük görme ola ki küçük gördüğün gün olur seni küçümser. Tarih bu dediklerimi onaylar nitelikte değil mi adeta. Ben oldum denildiği zaman değil mi sıkıntıların kapımızı çalması. Büyüklerimiz demiyor mu refah bu dünyada değil. Dinlenmek bu fani dünyaya mahsus hiç değil!

Özellikle son zamanların gündemi insanları karşı karşıya getirdi. Siyasetin konuşulduğu ortamlarda gerginlik aldı başını gitti. Benim gibi düşünmeyen adeta düşman ilan edildi. Hep suç başkasında aranır oldu. Sosyal medyanın her mecrasında birbirine olanca hınçla kalem şövalyeliği yapan insanları okur olduk. Hatta düşen oylardan, çıkan koalisyon sonucundan son derece rahatsız olup okçulukla suçlar olduk insanları. Yine bahaneler üretip durduk ve nerede hata yaptık iç muhasebesinden uzak kaldık.  Hâlbuki dertsiz baş imtihansız hayat yok der büyükler. Herkes davranışını dikkate alıp yanlışını görmek için vicdan aynasına bakmaz ise daha çok baş ağrıyacak demektir. Bu sınavı bakalım nasıl vereceğiz ülkece. Umutsuzluk yok yinelemek gerek. Çare, geç olmadan, ipin ucu kaçmadan doğrulup ve dahi yanlışlardan silkelenip, yol almaya bakmakta kuşkusuz.

O vakit her şartta ve durumda muvazeneyi elden bırakmadan gerekli tedbirleri almalıyız. Başkalarını suçlamadan önce kendimize çevirmeliyiz okları. Yoksa Ziya paşa o meşhur dizesinde ne demiş;

‘’Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’’ o günleri görmeyiz inşallah…

Notalar da Kelime olur...



Çok şey söylersin, çok kelime dizersin inci inci; ama asıl manasına ulaşmaz çoğu. anlamlar flulaşır çoğu kez. kelimelerin diyorum dili olsaydı da tahlil etseydi tüm niyetleri. Ne var ki öyle olmuyor. Suskundur her kelime ve kendi içine dönüktür. İşte kelimelerin kifayetsiz kaldığı zamanlarda bir melodi yetişir imdada ve kelimeleri notaların soyut dünyasında sıralayıverir. Tüm anlamsızlıklar mana bulur aleminde...