ALLAH (cc) HERKESE AKIL
DAĞITIRKEN SEN NEREDEYDİN?
Babası
yerinden kalkmaya üşendiği için(!) işini oğluna yaptırmak ister. Kalk
da oğlum şu televizyonun antenini düzeltiver der. Küçük çocuk kalkar ve kendi
becerisi ile düzgün görüntü gelsin diye anteni babasının talimiyle düzeltmeye
çalışır. Sağa çevir oğlum, sola çevir oğlum, öne eğ oğlum arkaya eğ oğlum…
Görüntü bir türlü gelmek bilmez, bir türlü düzelmez. Artık oturduğu yerde sabrı
tükenen baba bunu oğlunun beceriksizliği olarak görmeye başlar. Akabinde, oğlum
sağa çevir diyorum, anteni düzgün bile tutmuyorsun deyip asabileşerek, oğluna
sitem ederek ve aşağılayarak işini gördürmeye çalışır. Hem üşenip yerinden
kalkmaz hem de küçük çocuğunu azarlar. Oğlum aklın yok mu senin? Bir işi
beceremedin! Der. Ve dahası ekler; Allah herkese akıl dağıtırken sen
neredeysen (!)diye. Böylesi azarlar küçük çocuğunu.
Her şey
bir yana kendi işini yapmayıp yaptırması gibi, bir de çocuğunun aklı olmadığını
ima eden bir tavırda bulunmuştur. Peki, akıl nasıl bir şey? Eksikliği ya da
varlığı nasıl anlaşılır? Ya da bu tabirdeki gibi Allah (cc) akıl mı dağıtır ve kulda bu sırada
gezinir mi?
AKIL NEDİR?
Kitabi bilgi olarak araştırıldığında
akıl şöyle ifade ediliyor; İnanın düşünme, bilme, davranışlarını belirleme,
denetleme ve yargılaması ya da iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı
batıldan ayırmasıyla ilgili kabiliyeti veya dirayetine topluca akıl denir.
Belli yargıların başka yargılar ile
mantıksal bağlantılarını kavramak; olayları yönlendiren ve düzenleyen ilkeleri
(kanunları) bulmak, dolayısıyla geleceğe ilişkin ya da gelecekte olacak olaylar
konusunda öngörüde (feraset) bulunmak kabiliyeti şeklinde de tanımlanabilir.
Pratik yönden akıl ulaşılması istenen amaca veya hedefe götürücü araçların
bilerek ve tam olarak uyarlanmasıdır.
Kitabi
bilgilerin yanı sıra Kur'ani ifadeyle de bakıldığında akıl
yukarıdaki tanıma uymaktadır. Tabiidir ki Cenab-ı Hak biz kullarına sayısız
nimetler bahşetmiştir. Bu nimetler içerisinde de şüphesiz ki en önemlisi ve
kıymetlisi akıl nimetidir. Zira Peygamber Efendimizin aklın yaratılışı ve hikmeti hakkında;
Allah'ın ilk yarattığı şey akıldır. Ona
"gel" dedi o da geldi, "dön" dedi, döndü. Sonra ona otur
dedi oturdu. Konuş dedi konuştu. Sus dedi sustu. Ardından Cenab-ı Hakk akla
hitaben: "izzetim cemalim azametim büyüklüğüm, saltanatım ve ceberutum
hakkı için söylüyorum ki, bana senden sevgili, bana karşı senden daha iyi bir
mahlûk yaratmadım. Seninle itaat edilir. Seninle alır, seninle veririm.
Buyurduğu rivayet edilir. Yine Cebrail (as) ile Âdem(as) arasında geçen şu
hadise de aklın değerini beyan etmesi bakımından pek manidardır; Cebrail Aleyhisselam aklı, hayâyı ve imanı Âdem aleyhisselema getirip
dedi ki:
_ ya Âdem! Allah-ü Teâlâ sana selam
ediyor getirdiğim şu üç hediyeden birini kabul etmemi emir buyurdu.
Âdem aleyhisselam:
"getirdiğin bu üç hediyeden aklı kabul
ediyorum deyip aklı aldı.
Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam iman
ve hayâya haydi siz gidebilirsiniz dedi.İman:
Allah Teâlâ emir eyledi ki akıl nerede ise sen orada ol. Bunun için ben akıldan ayrılıp gidemem.
Hayâ da: Allah-u Teâlâ bana da aynı şekilde emreyledi bende akıldan ayrılıp gidemem dedi…
PEKİ, AKILLI İNSANIN DAVRANIŞLARI NASIL OL(MALI)UR?
Akıllı insan nasıl belli olur diye bir soruya cevap olarak
merhum Musa topbaş Hoca Efendinin akıl ile ilgi şu tespitleri çok açıklayıcıdır:
Akıllı İnsan: yalnız kendisini düşünmez,
Müslümanların, cemiyetin dertleri ile dertlenir.
Akıllı insan: hem kendini Hakk”a verir
hem de ailesi, çocukları ve yakınları ile alakadar olur. Onları maddi manevi
bakımdan tenvir eder yani bilmediklerini bildirir.
Akıllı insan: aile efradının,
çocuklarının terbiye ve eğitimi ile meşgul olur. Onları başıboş bırakmaz. Akıllı insan: ailesinin ve çocuklarının dünyada huzurlu bir hayat sürmelerine itina eder. Diğer taraftan da kalplerine Allah ve peygamber sevgisini telkin eder.
Akıllı insan: ne yapacağı yani gayeyi
bilir sonra ona göre hareket eder. Gayeyi bilmeyen ne yapacağını bilmez. Akıllı
olan evvela çuvalın deliklerini yamar. Ondan sonra içini doldurur. Delik yahut
çatlak kaba ne konursa konsun içindekini muhafaza edemez er geç boşalır.
Tüm bunlardan hâsıl olana baktığımızda
diyebiliriz ki; bir Müslüman aynı zamanda nazik ve kibar olmalıdır. Ona kabalık
yakışmaz. Bu minvalden bakıldığında Allah akıl dağıtırken sen neredeydin
tarzında argo bir ifadeyle karşısındakine hitap etmez. Zira yüce Mevla aklı
kulları arasında bölüştürmüştür. Herkesin nasibinde ne varsa kısmetine o düşmüştür.
Aklını en iyi şekilde kullanmakta insanın kabiliyetindedir. Yukarıdaki örnekte
eğer baba olan kişi üşenmeyip kalksaydı ve kendi işini kendi görseydi dahası çocuğuna da öğretseydi daha akıllıca
davranmış olacaktı ve Yüce Rabbimizin verdiği akıl nimetini anarken de böyle
bir argoyu sarf etmeyecekti. Başkalarını etiketlemeden evvel kendimize yönelsek
şüphesiz daha hayırlı bir iş yapmış olacağız.
E ne demişler; ayinesi iştir
kişinin lafına bakılmaz!