24 Kasım 2011 Perşembe

NEREDESİN?

Neredesin ey sevgili, ey yar?
Can mısın canan mı?
Varlık mısın, yokluk mu?
Mutluluk musun, huzur mu?
Yoksa mutsuzluk mu?
Bakıyorum gökyüzüne,
Parlayan bir yıldızsın.
Kimi zaman yakınımda,
Kimi zaman ulaşamayacağım kadar uzaksın.
Kimsin ey sevgili?
Mutluluk mu, huzur mu?
Yoksa mutsuzluk mu?
Kimi zaman cevabını bulamadığım sorular boğuyor;
Bir bakmışım ruhum aydınlıklar içinde,
Bir de bakmışım; kimi zaman, ruhum karanlıklar içinde.
Sen ey yar;
Çözmekte zorlandığım, düğümümsün,
Okullarda öğretilmeyen, problemimsin.
Senide, beni de, çözmeye yöntem bulamadım.
Aradım, sordum; beynime,
Ruhuma, kalbime.
Kalbimde mi gizlisin, ruhumda mı?
Bilemedim, bulamadım hiçbir cevap.
Bazen hiç bırakmak istemediğim
Sıcacık ellerin var senin.
Bazen gözyaşlarımdan dökülüyorsun inci misali.
Buldum beklide çok derinlerde bir yerde
Korkuyorum beklide buldum demeye.
Buldum derken kaybederim diye.
İçimde kanayan ve kabuk bağlamayan bir yarasın bazen de
Acılarımı dindirecek bir tabip yok daha
Ulaşmak istediğim mutlak sen değilsindir belki de.
Bulmak istediğim senden daha yakındır kim bilir?
O ellerimi hiç bırakmaz, ruhumda derin boşluklar açmaz
Yalnızlığıma dost sen değil de odur.
Neredesin ey aradığım meçhul?
Gönlüme su tanecikleri serpiştirecek olan neredesin?
Bilemedim sen misin can?
Arayıp da bulamadığım,
Bulup da ulaşamadığım,
Neredesin?






SEVDİM...

http://youtu.be/1Lx0_pz4pGk
SEVDİM
Ben birini sevdim;
Gözleri kahverengi.
Birini sevdim en tutkusuyla aşkın,
Elleri ellerimde yandı,
Gözleri gözlerimde yandı.
Sonra baktım yıldızlar kadar uzak kaldı.
Ben birini sevdim;
Öyle biri ki bu sözleri yarım kaldı,
Giderken ben, gözleri buğulu kaldı.
Onu sarmanın en ateşli yerinde ayrıldım teninden.
Sevgisi yarım kaldı.
Sevgim yarım kaldı bağrımda.
Ben birini sevdim
Korkusuzca, cesurca sevdim hem de
Ellerimi, yüreğimi verdim,
Aşkın tadını verdim.
Bir yapbozun parçaları gibi dağıldı sonra saçlarım.
Ben birini sevdim;
Ve sonra bir sabah bıraktım onu kalabalık şehrin ortasında,
Bir yapbozun parçaları gibi dağıldı sonra saçlarım,
Biçare gönlüm tutuştu ve şehir tuştu aşkımda.
Aşkımla yaktım önce en ücralarını, en derinlerini
Galata kulesini hatıra diye bıraktım.
Gülüşlerimde hapsettim sonra,
Kız kulesinde izlerimi bıraktım.
Ben birini sevdim;
En yoksun zamanda, var oldu içimde.
Bana bir ben daha kattı,
Ve giderken, bendeki beni de ona bıraktım.
İşte ben bırakmak zorunda kaldığım birini öyle sevdim,
En coşkulu yanıyla aşkın,
Coşkuları coşkulara kattım ve çoğaldım,
Bir keman yayında hapsoldum sonra
Martılar eşlik etti hüzün şarkıma
Akşamları gecelere kattım
Kıydım kelimelerime bir bir.
Susmak zorunda kaldım
O şehrin kalabalığında ateşte yandım.
Ne var ki kendimi de onunla yaktım..


YOKLUĞUN YOLU VARLIĞA UĞRARSA...

http://youtu.be/YoKfmM6jpOw
Bir melal içimi yaktı ansızın,
Soluğumu kesti.
Beni benden etti.
Adı; yokluktu.
Varlık ve yokluk iki bütün iken,
Benim sahilime yokluk vurdu.
Kıyılarımda demir attı uzun süre.
Hiçlik mesabesinde kaldı,
Ve takıldı boğazımda, çöreklendi bağrıma
Benliğim hırçın dalgaların arasında törpülendi.
Nasıl bir histi bu?
Tarifi iki düğüm arasına sıkışmış.
Bir düğümü çözsem;
Yokluk ellerimin arasından kayıp gidecek.
Diğer bir düğümü çözsem hep benimle gelecek.
Benimsemek miydi adı bunun?
Bırakmak istememek yok olanı?
Öyle geldi ki bana,
Yok, olanı da barındırabilir insan yüreğinde
Ama bir melal içinde,
Ama bir hüzün,
Ama bir sevinç olur,
Ama bir ümit olur,
Her şekilde yoldaş olur yolcuya.
Yolcu giderken en sapa yolları,
Aşarken nice patikaları,
Ve varlıkta yokluk çekerken, kat eder yolları.
Bir durak çıkar bir gün karşısına
Ve varlığa uğrar yolu.
Belki tesadüf eder, belki tevafuktur sonu?
Unutur varlıkta ola ki yokluğu.
Sevincini ve ümidini bağlar varlığa
Var olmak var da öylesine lezzetlidir ki
Ellerini biran olsun çekmek istemez üzerinden
Yokluğun içi dolar boş bir kutu gibi
Alabildiğince sevgiyle,
Alabildiğince varlıkla.
Mesafeler kalkar aradan,
Parmak uçları parmak uçlarına değer ikisinin de
Bunca yol, bunca kat ediş deden onsuzdu der yokluk
Kavuşan iki âşık kadar güzeldir onlara da kavuşmak
Ama unuttukları bir şey vardır,
Unuttukları ve dahi hatırlamadıkları
İkisi de yolcudur oysa
Buluşmaları bir molaya rast gelmiştir.
Aynı durakta, aynı anda, kavuşmak denk gelmiştir.
Ne var ki bu kavuşmanın sonu da bir gidiştir.
Bir gün doğumu gerçekleşen kavuşma
Bir gün batımı sona ermiştir.
İki ayrı yolun yolcusudurlar artık.
Yokluk ellerini bırakmak istemez varlığın
Çünkü varlıkta var olmuştur.
Ama varlık öyle mi?
Başka bir yokluğa düşse yolu onu da doldurur.
Şimdi yokluğun yüreğinde bir sızıdır melal zinciri
Ayaklarına prangalar vurulmuştur
En ağırlığıyla ayrılığın yoluna devam eder
Ta ki boşalan içi yine dolar,
Bir varlığa daha yolu düşerse.
Bir melal içimi yaktı ansızın,
Soluğumu kesti.
Beni benden etti.
Adı; yokluktu.
Ancak gün olur bu melal de geçer
Yolum bir varlığa tesadüf ederse.


GÖKYÜZÜMÜN LAMBALARI...

Söndü lambaları gökyüzümün
Yokluğunda bir perde çektiler gökyüzüyle arsına,
Bulutları sığınak yaptılar efkârlarına,
Yıldızların da gözyaşı olsaydı onlarda ağlayacaktı.
Sesleri çıksa gürleyeceklerdi.
Yoktu onların kelamları, suskundular, sessizdiler.
Oysa Işıkları bedenimi aydınlatırdı gecelerimde.
Ruhumu yansıtırlardı ışıklarıyla.
Ama sen yoksun ya şimdi,
Onlarında söndü ışıkları.
Gri kurşuni bir kedere büründüler.
Gece mavisiyle aralarında bir aşk vardı,
Şimdi terk ettiler maviyi de geceleri de.
Söndü lambaları gökyüzümün.
Varlıkla aralarına bir perde çektiler.
Parıltılara veda ettiler, kendilerini feda ettiler,
Benim efkârıma onlarda eşlik ettiler.
Söndü lambaları gökyüzümün.
Onların ateşi söndü ,
Ama benim içimde bir ateş çaktı.
Onlar söndü, ben yandım.
Onlar kaçtı ben koştum.
Söndü lambaları gökyüzümün.
Ama ben sönmez oldum…
Onların ateşi benim içimde yanar oldu.
Söndü lambaları gökyüzümün.
Yokluğunda bir perde çektiler gökyüzüyle arsına
Çünkü sen yoksun.
Onlar söndü ben yanar oldum…
http://youtu.be/wzT0rYx1v4c

SORGU...


Yalnızlık neydi?
Yalnızlık yangınlara düşmenin diğer bir adıydı
Yalnızlık kimsesizliğin ispatıydı.
Bir hayal perdesi gibi kapanırdı gözlere
Ve gözleri, gözlerden uzaklaştırırdı.
Kendimi, kendimden uzak kılardı.
Parmak uçlarımda yürütürdü hayaller ülkesinde
Kimi zaman afakımı kuşatırdı,
Kimi zaman uzaklarımda yaşardı.
Kimi zaman nefes aldırırdı,
Kimi zaman da boğardı.
Tam olarak yalnızlık neydi?
Geçmişi unutturan mı?
Geleceği yok saydıran mı?
Yalnızlık; yalanlar gibi yoktu aslında
Üstü buzla örtülü bir sırdı.
Yaklaşanı soğuğuyla yakardı.
Yakmadığının da ruhunu teslim alırdı.
Yalnızlık adı konulmayan, tarifi edilmeyen bir duyguydu.
Bazen uçurum kenarlarında gezdirirdi,
Bazen alıp başını giderdi.
Özgürdü hep.
Kendine tutsak ederdi,
Ama kendi kimseye tutsak değildi.
Bir muammaydı, bir sırdı kendini ifşa etmeyen.
Öyle yada böyle ya bir şeydi, ya da  hiç bir şey.
Ben çözemedim sahi;
Yalnızlık neydi?






ACIYAN CANLARIM

İnsanın bir kaç canı vardır;
Bir canı yandığında,
Bütün canları için ağlar.
Bir canı yanarken,
Diğer canları da yanar.
Her sağ yanım acıdığında,
Bilirim ki sol yanım da acır.
Her yüreğim sızladığında,
Bilirim ki ruhumda sızlar.
Ve ben her ağladığımda,
Bütün acıyan, sızlayan yönlerimle ağlarım.
İnsanın bir kaç canı vardır;
Ruhu ayrı bir candır,
Bedeni ayrı bir can!
Ve insan her acı duyduğunda diğer bir canı da acır.
Yas tutarsa beden, ruh da tutar,
Birbirinden ayrılmaz insanların canı bilirim.
Ve kalp birdir bütün canlar için,
Ve bütün canlar için atar…
İnsanın bir kaç canı vardır;
Bir canı yandığında,
Bütün canları yanar.

BABA...


Yoksun şimdi baba!
Cennette bir kuş musun?
Yoksa bir çiçek mi rengârenk açan?
Yoksun şimdi, uzaktasın,
Hayalimin uzağında bir mekândasın.
Ben mi uzatmıyorum ellerimi sana,
Yoksa sen mi tutmuyorsun ellerimi?
Ben mi ulaşamıyorum sana,
Yoksa sen mi gelmiyorsun bana?
Soluk bir ten, yorgun bir beden
Yalnız bir yürek... Muhtaç bir ben!
Yoksun şimdi baba!
Oysa herkesin babası vardı yanında.
Bana yetim diyorlardı, senin yokluğunda büyürken.
Sen yoksun ya her şeyim yetim benim
Bayramlarım yetim,
Günlerim yetim,
Duygularım yetim.
Her şeyim senin yokluğunda yarım baba!
Uykularım her gece yarım ,
Gözyaşlarım yarım, gülmelerim yarım.
Güçlü gözükmem gerekti hep baba benim,
Benim babam seni döver diyemedim ben hiç!
Benim koruyucum yine bendim çünkü.
Hüzündü bir adım, diğer adım yetimdi,
Falancanın yetim oğlu derlerdi benim için.
Benim hiç ismim olmadı baba!
Çünkü sen yoktun ve yine yoksun
Ve ben hala falancanın yetim çocuğuyum!

GÖTÜR SESİMİ TREN...

GÖTÜR SESİMİ TREN
Durma teren geç git süratlice,
Beni içine alma!
Sen geçerken yanımdan hışmınla
Ben duracağım senin rüzgârının yanında
Gürültün öfkeme öyle bir karışsın ki
Ben sayıp söveyim, haykırayım
Sesim cılız kalsın
Sesim çıksın ama duyulmasın senin yanında
Söylemek istediğim
Ama duyurmak istemediğim kelimelerimi, alda git.
Götür sesimi teren!
Benden geriye sessizliğim kalsın.
Sen uzayıp gittiğinde yanımdan heybetinle,
Ben durayım raylarının yanında küçücük.
Sesini sesime kat.
Haykırışım ol.
Benden aldıklarını yine bana verme.
Götür gittiğin başka duraklara ama indirme.
Durma tren durma geç git;
Götür içime çöreklenen kelimelerimi.
Sesim çıkıyor benim, çıkmaz değil,
Ne var ki duyulmasın senin yanında.
Sen bil de sakla kendi kara gövdende.
Sana uçurdum tüm sancılarımı, hiddetlerimi,
Korkularımı da gönderdim, tasalarımı da,
Götüreceğin yeri sen bilirsin en iyi.
Götür sesimi tren götür;
Beni içine alma!
Ben yanında durup vedalaşacağım,
Kara gövdene saldığım
Kelimelerimle, sesimle.
İstemiyorum hiç birini bana geri verme.
Kim bilir kaç haykırış, kaç veda,
Kaç sır saklarsın vagonlarında
Bırakmazsın hiçbir durakta.
Bende doldurdum nice sır valiz dolusu,
Yükledim ağırlıklarını senin sırtına.
Ben sövdüm, ben saydım, ben haykırdım,
Sadece kendime bir ben bıraktım.
Geri kalan yanımla öfkemi sana saldım.
Sende götür sesimi tren götür durma!

BİLİYORDUM...

Biliyordum!
Biliyordum bir gün yollarımızın ayrı düşeceğini,
Parmaklarını severken de, gözlerine bakarken de biliyordum!
Bir yol ayrımında ellerimizi bırakacağımızı biliyordum.
Sen başka sapaktan, başka yollara,
Ben başka yollara sapacaktım, biliyordum.
Ama bildiklerimi duymak daha çok yaktı canımı
Zihnimin bildiğini gönlüme fısıldamak daha yakıcıydı.
Bu yangını, ne kertenkelenin taşıdığı su söndürebilirdi,
Ne de göklerden inen bir melek dindirebilirdi.
Duymak; bildiğini kalbe indirmek gibiydi.
Bilmek; duymaktan daha iyiydi nedense?
Yüzleşmek oluyordu duymak gerçeklerle.
Ne de olsa insan bildiklerini saklardı kulaklarından
En mahrem duyguları gizlerdi kendinden.
Ben duydum bildiklerimi bir gün ansızın.
Biliyordum evet benim değildin!
Biliyordum gün gelecek iki yol ayrımında yürüyecektik,
Giderken ayak seslerinin yeri, göğü inleteceğini biliyordum.
Ne var ki bilmek yetmiyordu kalbe söz geçirmeye.
Öyle acımasız ki şimdi kulaklarımda çınlayan gerçekler
Bende olmayışını defalarca vuruyorlar yüzüme
Böylesine tokat yememişti oysa hiç yüzüm
Başım bu kadar öne eğilmemişti mahbupluğundan
Yüreğimi kandırmıştım çünkü defalarca
Aklımın oyununa getirmiştim kendi ellerimle
Ta ki bu masal sürüyordu, kulaklarım gerçekleri kalbime duyurana dek
Şimdi yüreğime sonsuz mahcubum
Umutlarını kırdığım için,
Yalan bir masala inandırdığım için.
Şimdi sayısız özürlerle geldim yüreğimin ayağına,
Ama bakmıyor nicedir yüzüme acısından, efkârından.
Oysa gizlenenlerin, bir gün ifşa olacağını bilmeliydim.
Ve şimdi hem kendimden, hem can bildiğimden uzağım.
Bir matematik hesabı gibi tıkandı doğrular sonsuz doğruda.
Birleşen bir kümenin tam ortasında sıkıştım kaldım.
Sonra kendimi çarptım, topladım, böldüm ama hep eksildim
Öğrendim geç de olsa gerçekleri hiçbir zaman yüreğimden gizlememeyi.

Ve şimdi yüreğimde bende biliyoruz yollarımızın bir daha kesişmeyeceğini.


GELİNCİK ÇİÇEĞİM

GELİNCİK ÇİÇEĞİM
Hangi yolun yokuşu,
Hangi yolun güzergâhı
Hangi yolun sonusun sen ey yalnızlık?
Vurma kurşunlarınla,
Kırmızı gelincik çiçeğimi
O kadar ki nahiftir yaprakları gelinciğin.
incinmesin senin dikenli vücudundan, narin teni.
Kırmızıya çalan o rengi solmasın
Zinhar; gri kurşuni bir renge salmasın kendini.
Ola ki bir gün solarsa gelincik çiçeğim
Hüznünde nice sevdaları da boğarsın.
Baharı da boğarsın,
Güneşi de boğarsın.
Çünkü gelincik çiçeğine doğmak,
Kimsesizliğine derman olur güneşin.
Onun can alıcı kırmızı rengine âşıktır da sen bilmezsin.
Bahar desen yollara düşer,
Kışları aşar da gelir uzaklardan gelincik çiçeğine.
Ey yalnızlık soldurma gelincik çiçeğimi,
Senden vurgun yemesin, yapraklarını dökmesin.
Sen ki bilmezsin o ne kadar narindir,
Yeşile gölge olur kırmızı rengi,
Yağmura nazlanır yağınca,Boynu hep büküktür hüzün basınca
Sen bilmezsin ey yalnızlık onun saf masumiyetini,
Soldurma benim narin gelincik çiçeğimi.