13 Aralık 2016 Salı

Yetim çocuklara ithafen...


Yetim kalan çocuklara ithafen...
Bitmiyor telaş. İçimize düşen yangınların biri sönmeden diğeri alevleniyor. Küllerimizden su oluyor, buharlaşıyor ve sonra yine alev alıyoruz. Bitmiyor! Dinmiyor acımız. Çok yara alıyoruz. İçimiz ayrı dışımız ayrı hırpalanıyor. Mecal bırakır mı çocukların çığlıkları ruhumuzda? Soruyorum sevinç, neşe bırakır mı? Kanlı emeller, ellerini başkalarının mutsuzluğuna ovuşturanlar varken biter mi çocukların gözyaşları, durulur mu yokluğunu hissedecekleri duyguların acıları. Korkuyorum eksikliklerimizden? Bir çocuğun yıllarca sürecek eksikliğinden korkuyorum. Her isyan edişinde korkuyorum bizi kaybedişin eşiğine kadar getireceğinden...Siz korkmayan cellatlar bekleyin hazin sonunuzu! Zira elbet gücün üstünde güç, intikamın üstunde bir intikam vardır. Allah azze ve celle kimsenin hakkını kimseye yar etmeyecek bilesiniz! Boğazınıza dizilecek her bir feryâd, her bir âh. Büyüyecek, çığ olacak, birikecek. Suskunluk bir erdemdir siz bilmeyeceksiniz. Sabır, metanet, teslimiyet bir intikam olacak bilmeyeceksiniz! Dünyanın her neresinde olursa olsun bir çocuğun canını yakmak demek masumun , mazlumun ahı demektir bilmeyeceksiniz. Kaç beddua biriktirdiniz bilmeyeceksiniz. Hz. Mevlana' nın bir kıssasında anlattığı gibi her istediği olan ve hayırsız emellerine ulaştığı için sevinen ahmak gibi sevinin şimdi ama o sevinçlerinizin son nefeste sizi kıskivrak yakalayıp boğacağını o gün geldiğinde bileceksizniz!

4 Aralık 2016 Pazar




Ölüyoruz Dostum!
Kimimiz savaşlarda, kimimiz yangınlarda ölüyoruz! Kimimiz kör kurşunların kurbanı, kimimiz zalimin zulmûne uğramaktan mağdur; ölüyoruz! Dolaşan diriler olarak ölüyoruz sevgili Dostum! O da nasıl deme... Susarken vicdanlarımız ölüyoruz! İyiyi ve kötüyü ayırt edemeyeceğimiz handikaplarla boğuşurken ölüyoruz. Her türlü yaşamaya direniyoruz. Oysa ebedi duygulara o denli müptela iken kefene sarıyoruz insaniyetimizi. Prangalar bağlıyoruz hürriyetine martıların... Ölüyoruz bin defa Dostum! Bulutların ardındaki maviliğe hasret kalarak hemde. Umursuzluğumuz hasta etti bizi. Kimsesizliğimize kimsesizlik katarak ilerliyoruz. Savurmuşuz ne varsa bize dair etrafa. Köhnemiş kalp hanemiz. Abartı değil dostum! Bunca acı varken, bunca hengâme, bunca savaş varken abartı değil bu sözler! Suskunluk toprağı atılmışcasına susuyoruz, sağırmışcasına kulaklarımız duymuyoruz. Benliğimiz etrafında semaya durmuşcasına bigâne kalıyoruz. Yalan değil dostum; dön bir bak: göreceksin sen de yaşayan ölülere dönmüşüz! Duymalı, görmeliyiz ve hatta dirilmeliyiz. Kalplerimiz dirilmeli, vicdanımız canlanmalı.Erken değil evet, ama geç de değil farkında olmak için. Unutmamalı; Umut etmek nefes alan her yaşayanın hakkıdır...

27 Kasım 2016 Pazar

Kardelen...




Geçiyor ömrümüzden bir sayfa daha. Süpürüyor hayat ne varsa gecmişe dair. Gelecek puslu bir yol önümüzde. Çırpınışlarımız nafile! Olacak oluyor her zaman. Yalpalıyoruz kimi zaman, kimi zaman da koşar adım ilerliyoruz. Bizi biz yapan eksik yanlarımız biliyorum! Yollar hep sapa, hep dikenli.

Ayaklarımıza takılan onca engele rağmen güçlü insan. Dikenler ve hayat ayrilmaz süper ikili. Kimin yok ki; desin benim dikenim yok. Sarmalanmışız adeta... Dikenin ta kendisi oluyoruz bazen. Acıya acıya canlarımız acıtmayı ögreniyoruz. Halbuki öyle mi olmalı? Bıçak bilene bilene körelir mi? İnsan unutunca kendi benliğini köreliyor. Bilakis Rakikleşmeli kalbimiz; dağ gibi üstümüze yığıldıkça herşey. Sırçadan olan kalbimiz sağlamlaşmalı. Tüm hantal ve hodgamlaşmış taraflarımız yontulmalı, şekillenmeli. Merhametsizlikler zalimlige evrilmemeli. Acımasızlıklar intikama dönüşmemeli. Gül atana, taş, taş atana gül! Karmaşası yordu dünyanın. Mecali yok ruhumuzun yara almaya. Bitmek bilmiyor dünya serüveni. Durdurak tanımıyor nasır tutmuş vicdanlar. Elleriyle yaralıyor, olmadı diliyle yaralıyor kimi. Bitmeyecek biliyorum kıyamete değin verecek insan sınavını. Deve kuşu misali toprağa gömerek değil, kardelen gibi karda açarak bekleyeceğiz dimdik. Yılmak yok kitabımızda; Sabredecegiz!