5 Aralık 2011 Pazartesi

BEKLEYENLER İÇİN...

Mazinin sarı yapraklarında ismimiz yazıyor
Bilmem, saymadım; ardından el sallayalı kaç mevsim geçti?
Koşar adımlarla yaşadım hayatı yokluğunda
Soldu ellerimde sevdalar,
Gün ışığının gri renge kendini salması gibi…

Ayrılık sonbaharın kardeşidir;
Döker; yaprak yaprak saçları,
Koparır; dirhem dirhem  yüreğin etini.
Maziye bırakalı çok geçti seni

Ama bir şarkının sözlerinde; gün oluyor yanıyor yine alevler
Bir ateşin dibinde yaşar gibi,
Bir çölde serap arar gibi,
Israrlı bu sevda bitmemeye
Ant içmiş tükenmemeye .
Yılmak ne bilmedi bu yürek!

Siyah bir rengin kasvetine büründü bazen,
Bazen kırmızı rengin coşkusuna kapıldı.
Bazen beyazın saflığına dolandı.
Rengârenk bir maziye el salladı kimi zaman.
Kimi zamanda flu bir renk kuşattı afakını…
Ne var ki tükenmek, yorulmak bilmedi yüreğim.
İnat etti, direndi…

Hatırlamak unutanlar içindi.
Hatırlamayı sildi benliğim,
Unutmak vefasızlar içindi.
Ben hatırlamayı seçtim.
Şimdi mazinin tozlu raflarında eskiye dursun her şey

Bir çiçek sararsın kitapların arasında
Zaman ay olsun yıl olsun yokluğunda
Unutmak vefasızlar için,
Hatırlamak unutanlar.

Ama sevdiğini saklamak tozlu raflarda
Arada şiir gibi okumak sonra
Tekrar yazar gibi yazmak, tekrar yaşar gibi yaşamak maziyi
Yılmadan, usanmadan, unutmadan; bekleyenler için…


SESSİZLİK KUYUSU İÇİNDE BEN...

Seni takip ediyorum sessizlik
Öyle derin izler bırakmışsın ki ardında
Seni bulmak hiç zor değil benim için
Kaç kişi iz bırakmış senin yolunda bilsen
Kaç kişi koşmuş ardında
Sen kaçmışsın
Ama hep kovalanmışsın
Ah sessizlik sen kara bir kuyu
Ben içine düşen bir mazlum
Çaresiz, bekler dururum
Ama neyi beklerim meçhul
Derin bir nefes olarak dolmuşsun içime
rapteylemişsin beni kendine

Ah be sessizlik sen ne vefasız aşksın
Sana müptela olana cevapsızsın
Teselli yok senin kitabında
Dikenli teller vurursun ayaklara
Kanatırsın da hiç acıman yok
Sana uğrayan bir yürekle paylaşacağın tek kelimen yok
Senin galiba kimseye ihtiyacın yok!

Herkesin sana ihtiyacı varken
Senin başın dik
Bir alayla bakarsın insana
Galiba senin kimseye bir sevdan yok

Bir bağ var aramızda belki
Ama bir döngü ki yönü belli
Ben severim seni

Senin sevgiye dair bir fikrin yok.
Seni takip ediyorum sessizlik;
Öyle derin izler bırakmışsın ki ardında
Bulmak zor değil seni
Ne var ki benim sana ihtiyacım var senin bana yok...

3 Aralık 2011 Cumartesi

SOLGUN BİR GÜL GİBİ ELLERİMDE ZAMAN...


Solgun bir gül  gibi ellerimde zaman...

Ne çabuk değişiyor her şey.
Dokunduğumuz ne varsa düne dair,
Ne çabuk eskiyor ellerimizde
Gül gibi solup, bir yangın artığı kül rengini alıyor sevdalar.

Bir yangın bu, henüz kibrit bile çakmadan alev alan.
Kızıl bir bulut ne çabuk sarıveriyor afakımızı
Açtığımız her yeni sayfa çabucak kirleniyor sonra himayemizde.
Ve ben yetişemiyorum zamanın; hızına, akışına…
Önden gidiyor özlemle arayıp, güçlükle bulduğum ne varsa.
Ve kendimi hep arkadan el sallarken buluyorum hayata

Kadim bir kovalamaca bu, çok eskiye dayanıyor başlangıç noktası…
Değişmeyen tek şey, durduğumuz, kalakaldığımız yer
O hep önde, bense arkada…
Yorulması yok.
Ardına baktığı hiç yok.

Kaçışı uzak diyarlara; belli koşuşundan
Tanımasam çok vefasız, diyeceğim ama biliyorum; değil.
Bilmesem, acımasız, diyeceğim ama eminim öyle de değil.
Sırçadandır yüreği bilirim, kayadan değil.
Korkular sarmış yüreğini,
Katbekat pelerinlerin altında gizlemiş bedenini
Bildiğim bir şey daha var ki; nefes nefese bırakıyor beni…
Yoruyor ve…

Soluyorum bir avcının ellerinde günbegün.
Gülün solması gibi değil,
ürkek bir yaralı ceylanın soluşu gibi soluyor tenim.

Ama…
Ümitsizlik yok kitabımda…
Ayrılıklar kolay çatlatamaz susuz dudaklarımı.
Kırılır belki ama yıkılmaz yüreğim, iyi bilirim.
Her şeye rağmen, bir inat, bir direniş…
Yenilgisi yok bu mücadelenin, galibi yok bu kavganın.
Geçtiğimiz yollardaki ağaçlar yaprakların döküyor usulca.
Eskiyor mevsim, sararıyor takvim yaprakları.
Ve bir beden daha küçülüyoruz O ve Ben.

Aceleyle sayfaları karıştırılmış eski bir roman gibi
Mazinin tozlu rafında yaşadıklarımız.
Buruşmuş bir kâğıt parçası olmuş ne de çabuk hayaller
İtiraf etmeliyim; çok acımasız bir terk ediş bu aslında.
Rafta duran kitabın arasında bir zarfa gizlenmiş kelimelerim.

Bir çift de kanat var sararmış yaprakların arasında.
Kırılmamış ama yorgun bir çift şeffaf kanat!
Unutulmak umarsızlıktan daha hazmedilir bir şey.
Hatırlamaktan korkunca insan, unutmak en kolayı geliyor nedense
Ve biz unutulmamak için telaşla yaptığımız ifşaların esiri oluveriyoruz.

Ama…
Çaresizlik bana göre değil.
Ümitsizlik yok lügatimde.
Arada bir bağırsam da fısıltıyla haykırmayı da öğrendim artık.
Gelişlerim telaştandı, dokunuşlarım ayrılığın korkusundan.

Üşümeler hatırlatacak artık titremelerimizi.
Mevsim artık kış, başladığımız yere ramak kaldı yine.
Yağmurlar yine yağacak üzerimize
Sen ayrı yolda üşüyeceksin, ben ayrı yolda
Bir sokak köşesinde yanan ateşle ısınacak ellerimiz
Bir sıcak çayda bulacağız sonra bizi
Belki de bir salebin sıcağında
İzlerimizi bir imza gibi bıraktığımız köşelerde bulacağız

İnsan değiştiriyor böyle zamanlarda kabuğunu
Ve hatıralar soyunduğumuz kabuklarla kaldırımlara karışıyor.
Eski bir süpürge savuruyor onları mazinin mazgallarına.

Umarsızlık bana göre değil, yalan yok.
Ama unutmayı öğrenebilirim sanırım.
Bu kış olmaz belki ama…
Olur ya Unuturum gelecek bahara…

29 Kasım 2011 Salı

SAKLAMBAÇ...


                SAKLAMBAÇ...
Bir saklambaç oyunundayız seninle biz
Öyle bir saklanmak ki bu
Hiç bulunmamacasına bir kaçış gibi...

Merdivenler ve labirentler de kovalamacalar
Ama hiç ulaşamamak var ucunda.
Hiç sobelenmemek var.
Bir çanak çömlek patlasa da,
Tekrar bir araya gelsek
Ama bu sefer yüze kadar saymayı bile bekleyemem,
Mızmız bir çocuk gibi bakarım göz ucuyla saklandığın yere.
Sonra elimle koymuş gibi bulurum seni...
Ama bir çanak çömlek patlasa keşke
Söz bir daha ayırmam seni gözlerimin ucundan.

Şimdilerde galata kulesine astığım hayalinle yetiniyorum.
Bir paraşüte asılı kalmış ruhumuz,
Gidiyor rotasız, ama hiç basmıyor yere ayaklarımız
Bir zıpzıpın heyecanında hapsolmuşuz,
Tüm çocuk oyunlarında bulmuşuz sonra kendimizi.
Hadi çık artık saklandığın yerden ortaya,
Bir kardelende mi gizlisin yoksa?
Bak küsmüş martılar bize,
Acıkmışlar biz onlara simit atmayalı.

Hadi çık bir daha oynamayalım saklambaç oyununu.
Bu oyuna nerede başladık biz?
Nerede kaçtık birbirimizden böylesine?
Korkularla ne zaman ısınır olduk?
Ne zaman sevgimizle üşümeye başladık?

Şimdi çıkma, gizlen, kaç, kork...
Elden gidince biz, arama bir daha.
Saklan olduğun yerde yıllarca…
Günbegün erirken hayaller ellerimizde,
Katbekat katlanırken kederler yüreğimizde,

Sen saklan çıkma saklandığın yerden.
Gün ışığı doğmuyor bak yüzümüze
Sarardı ellerimizde hatıralar.
Bu kaçış gidiyor gittiği yere kadar
Ve biz öyle halsiz ve bitkin
Koşuyoruz ardından yılmadan

Bir saklambaç oyunundayız seninle biz
Öyle bir saklanmak ki bu
Hiç bulunmamacasına bir kaçış gibi...
Merdivenler ve labirentler de kovalamacalar
Ama hiç ulaşamamak var ucunda.
ve biz bu saklambaç oyununda, ulaşamadık bir sona…

24 Kasım 2011 Perşembe

NEREDESİN?

Neredesin ey sevgili, ey yar?
Can mısın canan mı?
Varlık mısın, yokluk mu?
Mutluluk musun, huzur mu?
Yoksa mutsuzluk mu?
Bakıyorum gökyüzüne,
Parlayan bir yıldızsın.
Kimi zaman yakınımda,
Kimi zaman ulaşamayacağım kadar uzaksın.
Kimsin ey sevgili?
Mutluluk mu, huzur mu?
Yoksa mutsuzluk mu?
Kimi zaman cevabını bulamadığım sorular boğuyor;
Bir bakmışım ruhum aydınlıklar içinde,
Bir de bakmışım; kimi zaman, ruhum karanlıklar içinde.
Sen ey yar;
Çözmekte zorlandığım, düğümümsün,
Okullarda öğretilmeyen, problemimsin.
Senide, beni de, çözmeye yöntem bulamadım.
Aradım, sordum; beynime,
Ruhuma, kalbime.
Kalbimde mi gizlisin, ruhumda mı?
Bilemedim, bulamadım hiçbir cevap.
Bazen hiç bırakmak istemediğim
Sıcacık ellerin var senin.
Bazen gözyaşlarımdan dökülüyorsun inci misali.
Buldum beklide çok derinlerde bir yerde
Korkuyorum beklide buldum demeye.
Buldum derken kaybederim diye.
İçimde kanayan ve kabuk bağlamayan bir yarasın bazen de
Acılarımı dindirecek bir tabip yok daha
Ulaşmak istediğim mutlak sen değilsindir belki de.
Bulmak istediğim senden daha yakındır kim bilir?
O ellerimi hiç bırakmaz, ruhumda derin boşluklar açmaz
Yalnızlığıma dost sen değil de odur.
Neredesin ey aradığım meçhul?
Gönlüme su tanecikleri serpiştirecek olan neredesin?
Bilemedim sen misin can?
Arayıp da bulamadığım,
Bulup da ulaşamadığım,
Neredesin?






SEVDİM...

http://youtu.be/1Lx0_pz4pGk
SEVDİM
Ben birini sevdim;
Gözleri kahverengi.
Birini sevdim en tutkusuyla aşkın,
Elleri ellerimde yandı,
Gözleri gözlerimde yandı.
Sonra baktım yıldızlar kadar uzak kaldı.
Ben birini sevdim;
Öyle biri ki bu sözleri yarım kaldı,
Giderken ben, gözleri buğulu kaldı.
Onu sarmanın en ateşli yerinde ayrıldım teninden.
Sevgisi yarım kaldı.
Sevgim yarım kaldı bağrımda.
Ben birini sevdim
Korkusuzca, cesurca sevdim hem de
Ellerimi, yüreğimi verdim,
Aşkın tadını verdim.
Bir yapbozun parçaları gibi dağıldı sonra saçlarım.
Ben birini sevdim;
Ve sonra bir sabah bıraktım onu kalabalık şehrin ortasında,
Bir yapbozun parçaları gibi dağıldı sonra saçlarım,
Biçare gönlüm tutuştu ve şehir tuştu aşkımda.
Aşkımla yaktım önce en ücralarını, en derinlerini
Galata kulesini hatıra diye bıraktım.
Gülüşlerimde hapsettim sonra,
Kız kulesinde izlerimi bıraktım.
Ben birini sevdim;
En yoksun zamanda, var oldu içimde.
Bana bir ben daha kattı,
Ve giderken, bendeki beni de ona bıraktım.
İşte ben bırakmak zorunda kaldığım birini öyle sevdim,
En coşkulu yanıyla aşkın,
Coşkuları coşkulara kattım ve çoğaldım,
Bir keman yayında hapsoldum sonra
Martılar eşlik etti hüzün şarkıma
Akşamları gecelere kattım
Kıydım kelimelerime bir bir.
Susmak zorunda kaldım
O şehrin kalabalığında ateşte yandım.
Ne var ki kendimi de onunla yaktım..


YOKLUĞUN YOLU VARLIĞA UĞRARSA...

http://youtu.be/YoKfmM6jpOw
Bir melal içimi yaktı ansızın,
Soluğumu kesti.
Beni benden etti.
Adı; yokluktu.
Varlık ve yokluk iki bütün iken,
Benim sahilime yokluk vurdu.
Kıyılarımda demir attı uzun süre.
Hiçlik mesabesinde kaldı,
Ve takıldı boğazımda, çöreklendi bağrıma
Benliğim hırçın dalgaların arasında törpülendi.
Nasıl bir histi bu?
Tarifi iki düğüm arasına sıkışmış.
Bir düğümü çözsem;
Yokluk ellerimin arasından kayıp gidecek.
Diğer bir düğümü çözsem hep benimle gelecek.
Benimsemek miydi adı bunun?
Bırakmak istememek yok olanı?
Öyle geldi ki bana,
Yok, olanı da barındırabilir insan yüreğinde
Ama bir melal içinde,
Ama bir hüzün,
Ama bir sevinç olur,
Ama bir ümit olur,
Her şekilde yoldaş olur yolcuya.
Yolcu giderken en sapa yolları,
Aşarken nice patikaları,
Ve varlıkta yokluk çekerken, kat eder yolları.
Bir durak çıkar bir gün karşısına
Ve varlığa uğrar yolu.
Belki tesadüf eder, belki tevafuktur sonu?
Unutur varlıkta ola ki yokluğu.
Sevincini ve ümidini bağlar varlığa
Var olmak var da öylesine lezzetlidir ki
Ellerini biran olsun çekmek istemez üzerinden
Yokluğun içi dolar boş bir kutu gibi
Alabildiğince sevgiyle,
Alabildiğince varlıkla.
Mesafeler kalkar aradan,
Parmak uçları parmak uçlarına değer ikisinin de
Bunca yol, bunca kat ediş deden onsuzdu der yokluk
Kavuşan iki âşık kadar güzeldir onlara da kavuşmak
Ama unuttukları bir şey vardır,
Unuttukları ve dahi hatırlamadıkları
İkisi de yolcudur oysa
Buluşmaları bir molaya rast gelmiştir.
Aynı durakta, aynı anda, kavuşmak denk gelmiştir.
Ne var ki bu kavuşmanın sonu da bir gidiştir.
Bir gün doğumu gerçekleşen kavuşma
Bir gün batımı sona ermiştir.
İki ayrı yolun yolcusudurlar artık.
Yokluk ellerini bırakmak istemez varlığın
Çünkü varlıkta var olmuştur.
Ama varlık öyle mi?
Başka bir yokluğa düşse yolu onu da doldurur.
Şimdi yokluğun yüreğinde bir sızıdır melal zinciri
Ayaklarına prangalar vurulmuştur
En ağırlığıyla ayrılığın yoluna devam eder
Ta ki boşalan içi yine dolar,
Bir varlığa daha yolu düşerse.
Bir melal içimi yaktı ansızın,
Soluğumu kesti.
Beni benden etti.
Adı; yokluktu.
Ancak gün olur bu melal de geçer
Yolum bir varlığa tesadüf ederse.


GÖKYÜZÜMÜN LAMBALARI...

Söndü lambaları gökyüzümün
Yokluğunda bir perde çektiler gökyüzüyle arsına,
Bulutları sığınak yaptılar efkârlarına,
Yıldızların da gözyaşı olsaydı onlarda ağlayacaktı.
Sesleri çıksa gürleyeceklerdi.
Yoktu onların kelamları, suskundular, sessizdiler.
Oysa Işıkları bedenimi aydınlatırdı gecelerimde.
Ruhumu yansıtırlardı ışıklarıyla.
Ama sen yoksun ya şimdi,
Onlarında söndü ışıkları.
Gri kurşuni bir kedere büründüler.
Gece mavisiyle aralarında bir aşk vardı,
Şimdi terk ettiler maviyi de geceleri de.
Söndü lambaları gökyüzümün.
Varlıkla aralarına bir perde çektiler.
Parıltılara veda ettiler, kendilerini feda ettiler,
Benim efkârıma onlarda eşlik ettiler.
Söndü lambaları gökyüzümün.
Onların ateşi söndü ,
Ama benim içimde bir ateş çaktı.
Onlar söndü, ben yandım.
Onlar kaçtı ben koştum.
Söndü lambaları gökyüzümün.
Ama ben sönmez oldum…
Onların ateşi benim içimde yanar oldu.
Söndü lambaları gökyüzümün.
Yokluğunda bir perde çektiler gökyüzüyle arsına
Çünkü sen yoksun.
Onlar söndü ben yanar oldum…
http://youtu.be/wzT0rYx1v4c

SORGU...


Yalnızlık neydi?
Yalnızlık yangınlara düşmenin diğer bir adıydı
Yalnızlık kimsesizliğin ispatıydı.
Bir hayal perdesi gibi kapanırdı gözlere
Ve gözleri, gözlerden uzaklaştırırdı.
Kendimi, kendimden uzak kılardı.
Parmak uçlarımda yürütürdü hayaller ülkesinde
Kimi zaman afakımı kuşatırdı,
Kimi zaman uzaklarımda yaşardı.
Kimi zaman nefes aldırırdı,
Kimi zaman da boğardı.
Tam olarak yalnızlık neydi?
Geçmişi unutturan mı?
Geleceği yok saydıran mı?
Yalnızlık; yalanlar gibi yoktu aslında
Üstü buzla örtülü bir sırdı.
Yaklaşanı soğuğuyla yakardı.
Yakmadığının da ruhunu teslim alırdı.
Yalnızlık adı konulmayan, tarifi edilmeyen bir duyguydu.
Bazen uçurum kenarlarında gezdirirdi,
Bazen alıp başını giderdi.
Özgürdü hep.
Kendine tutsak ederdi,
Ama kendi kimseye tutsak değildi.
Bir muammaydı, bir sırdı kendini ifşa etmeyen.
Öyle yada böyle ya bir şeydi, ya da  hiç bir şey.
Ben çözemedim sahi;
Yalnızlık neydi?






ACIYAN CANLARIM

İnsanın bir kaç canı vardır;
Bir canı yandığında,
Bütün canları için ağlar.
Bir canı yanarken,
Diğer canları da yanar.
Her sağ yanım acıdığında,
Bilirim ki sol yanım da acır.
Her yüreğim sızladığında,
Bilirim ki ruhumda sızlar.
Ve ben her ağladığımda,
Bütün acıyan, sızlayan yönlerimle ağlarım.
İnsanın bir kaç canı vardır;
Ruhu ayrı bir candır,
Bedeni ayrı bir can!
Ve insan her acı duyduğunda diğer bir canı da acır.
Yas tutarsa beden, ruh da tutar,
Birbirinden ayrılmaz insanların canı bilirim.
Ve kalp birdir bütün canlar için,
Ve bütün canlar için atar…
İnsanın bir kaç canı vardır;
Bir canı yandığında,
Bütün canları yanar.

BABA...


Yoksun şimdi baba!
Cennette bir kuş musun?
Yoksa bir çiçek mi rengârenk açan?
Yoksun şimdi, uzaktasın,
Hayalimin uzağında bir mekândasın.
Ben mi uzatmıyorum ellerimi sana,
Yoksa sen mi tutmuyorsun ellerimi?
Ben mi ulaşamıyorum sana,
Yoksa sen mi gelmiyorsun bana?
Soluk bir ten, yorgun bir beden
Yalnız bir yürek... Muhtaç bir ben!
Yoksun şimdi baba!
Oysa herkesin babası vardı yanında.
Bana yetim diyorlardı, senin yokluğunda büyürken.
Sen yoksun ya her şeyim yetim benim
Bayramlarım yetim,
Günlerim yetim,
Duygularım yetim.
Her şeyim senin yokluğunda yarım baba!
Uykularım her gece yarım ,
Gözyaşlarım yarım, gülmelerim yarım.
Güçlü gözükmem gerekti hep baba benim,
Benim babam seni döver diyemedim ben hiç!
Benim koruyucum yine bendim çünkü.
Hüzündü bir adım, diğer adım yetimdi,
Falancanın yetim oğlu derlerdi benim için.
Benim hiç ismim olmadı baba!
Çünkü sen yoktun ve yine yoksun
Ve ben hala falancanın yetim çocuğuyum!

GÖTÜR SESİMİ TREN...

GÖTÜR SESİMİ TREN
Durma teren geç git süratlice,
Beni içine alma!
Sen geçerken yanımdan hışmınla
Ben duracağım senin rüzgârının yanında
Gürültün öfkeme öyle bir karışsın ki
Ben sayıp söveyim, haykırayım
Sesim cılız kalsın
Sesim çıksın ama duyulmasın senin yanında
Söylemek istediğim
Ama duyurmak istemediğim kelimelerimi, alda git.
Götür sesimi teren!
Benden geriye sessizliğim kalsın.
Sen uzayıp gittiğinde yanımdan heybetinle,
Ben durayım raylarının yanında küçücük.
Sesini sesime kat.
Haykırışım ol.
Benden aldıklarını yine bana verme.
Götür gittiğin başka duraklara ama indirme.
Durma tren durma geç git;
Götür içime çöreklenen kelimelerimi.
Sesim çıkıyor benim, çıkmaz değil,
Ne var ki duyulmasın senin yanında.
Sen bil de sakla kendi kara gövdende.
Sana uçurdum tüm sancılarımı, hiddetlerimi,
Korkularımı da gönderdim, tasalarımı da,
Götüreceğin yeri sen bilirsin en iyi.
Götür sesimi tren götür;
Beni içine alma!
Ben yanında durup vedalaşacağım,
Kara gövdene saldığım
Kelimelerimle, sesimle.
İstemiyorum hiç birini bana geri verme.
Kim bilir kaç haykırış, kaç veda,
Kaç sır saklarsın vagonlarında
Bırakmazsın hiçbir durakta.
Bende doldurdum nice sır valiz dolusu,
Yükledim ağırlıklarını senin sırtına.
Ben sövdüm, ben saydım, ben haykırdım,
Sadece kendime bir ben bıraktım.
Geri kalan yanımla öfkemi sana saldım.
Sende götür sesimi tren götür durma!