Solgun bir gül gibi ellerimde zaman...
Ne çabuk değişiyor her şey.
Dokunduğumuz ne varsa düne dair,
Ne
çabuk eskiyor ellerimizde
Gül gibi solup, bir yangın artığı kül
rengini alıyor sevdalar.
Bir yangın bu, henüz kibrit bile çakmadan
alev alan.
Kızıl bir bulut ne çabuk sarıveriyor
afakımızı
Açtığımız her yeni sayfa çabucak kirleniyor
sonra himayemizde.
Ve ben yetişemiyorum zamanın; hızına,
akışına…
Önden gidiyor özlemle arayıp, güçlükle
bulduğum ne varsa.
Ve kendimi hep arkadan el sallarken
buluyorum hayata
Kadim bir kovalamaca bu, çok eskiye
dayanıyor başlangıç noktası…
Değişmeyen tek şey, durduğumuz, kalakaldığımız
yer
O hep önde, bense arkada…
Yorulması yok.
Ardına baktığı hiç yok.
Kaçışı uzak diyarlara; belli koşuşundan
Tanımasam çok vefasız, diyeceğim ama
biliyorum; değil.
Bilmesem, acımasız, diyeceğim ama eminim
öyle de değil.
Sırçadandır yüreği bilirim, kayadan
değil.
Korkular sarmış yüreğini,
Katbekat pelerinlerin altında gizlemiş bedenini
Bildiğim bir şey daha var ki; nefes
nefese bırakıyor beni…
Yoruyor ve…
Soluyorum bir avcının ellerinde günbegün.
Gülün solması gibi değil,
ürkek bir yaralı ceylanın soluşu gibi
soluyor tenim.
Ama…
Ümitsizlik yok kitabımda…
Ayrılıklar kolay çatlatamaz susuz
dudaklarımı.
Kırılır belki ama yıkılmaz yüreğim, iyi
bilirim.
Her şeye rağmen, bir inat, bir direniş…
Yenilgisi yok bu mücadelenin, galibi yok
bu kavganın.
Geçtiğimiz yollardaki ağaçlar yaprakların
döküyor usulca.
Eskiyor mevsim, sararıyor takvim
yaprakları.
Ve bir beden daha küçülüyoruz O ve Ben.
Aceleyle sayfaları karıştırılmış eski bir
roman gibi
Mazinin tozlu rafında yaşadıklarımız.
Buruşmuş bir kâğıt parçası olmuş ne de
çabuk hayaller
İtiraf etmeliyim; çok acımasız bir terk
ediş bu aslında.
Rafta duran kitabın arasında bir zarfa
gizlenmiş kelimelerim.
Bir çift de kanat var sararmış yaprakların arasında.
Kırılmamış ama yorgun bir çift şeffaf
kanat!
Unutulmak umarsızlıktan daha hazmedilir
bir şey.
Hatırlamaktan korkunca insan, unutmak en
kolayı geliyor nedense
Ve biz unutulmamak için telaşla
yaptığımız ifşaların esiri oluveriyoruz.
Ama…
Çaresizlik bana göre değil.
Ümitsizlik yok lügatimde.
Arada bir bağırsam da fısıltıyla
haykırmayı da öğrendim artık.
Gelişlerim telaştandı, dokunuşlarım
ayrılığın korkusundan.
Üşümeler hatırlatacak artık
titremelerimizi.
Mevsim artık kış, başladığımız yere ramak
kaldı yine.
Yağmurlar yine yağacak üzerimize
Sen ayrı yolda üşüyeceksin, ben ayrı
yolda
Bir sokak köşesinde yanan ateşle ısınacak
ellerimiz
Bir sıcak çayda bulacağız sonra bizi
Belki de bir salebin sıcağında
İzlerimizi bir imza gibi bıraktığımız
köşelerde bulacağız
İnsan değiştiriyor böyle zamanlarda
kabuğunu
Ve hatıralar soyunduğumuz kabuklarla
kaldırımlara karışıyor.
Eski bir süpürge savuruyor onları mazinin
mazgallarına.
Umarsızlık bana göre değil, yalan yok.
Ama unutmayı öğrenebilirim sanırım.
Bu kış olmaz belki ama…
Olur ya Unuturum gelecek bahara…