Fikri
olmayanın fikir beyan edemeyeceği gerçeği durur karşımızda. Ama nedense birçok insanda bunun
tam tersi durum mevcuttur. Herhangi bir
konu hakkında fikrimiz tam oluşmasa da beyanlarımız, yargılarımız ve dahi
zanlarımız havada uçuşur çoğumuzun. Aslına bakarsanız bu çoğu zamanda gülünç
duruma düşürür kişiyi. Bir beden büyük kıyafet giymek gibi emanet durur
fikrimizde üzerimizde.
Ne var ki
içinde bulunulan hatanın farkına varılmadığında bu hal süreğen hale gelir ve
bir noktadan sonrada kişi için normalleşir.
Ve evet
bugüne baktığımızda bu durum öyle yaygınlaşmış bir durumdaki, hayatımıza yön
veren bir olgu haline dönüşmüştür adeta.
Bir vakada üçüncü kişi olmak bizi fikir beyan etmekten asla alı koymaz
ve sadece kulaktan dolma bilgilerle bile bizi bir yargıya ulaştırır.
Farzı misal
bir yangını uzaktan izleyen izleyiciler olalım. Yangın neden çıkmış, niçin ev
yanmış gibi sorular merakımızı celp edeceğinden hemen bir hengâmenin içinde
buluruz kendimizi. Biri der elektrikten çıkmış, bir diğeri sigaradan çıkmış,
daha bir başkası ise tüp patlamış, bomba patlamış gibi bir sürü birbirinden
alakasız fikirler, zanlar ortaya atar. Hâlbuki olay bambaşkadır!
Yine geçenlerde
80 yaşlarında ki bir dedenin 75 yaşındaki karısının dırdırından usanıp onu suda
boğduğu haberi yayılır. Seksen yaşındaki dede aksi ispatlanıncaya kadar o
yaşında hapse düşer. Durum kısa bir süre sonra açığa çıkar. İşin aslı tam
tersidir. Yaşlı hanımı banyoda yıkanırken düşmüş ve ölmüştür. Ama suçsuz
dedenin adı katile çıkmıştır çoktan. Nasılda acımasız oluyoruz dimi işin içini
bilmediğimiz birçok durumda. Hâlbuki insanın bir şeyleri sadece zannetmesi
sebebiyle yapması ne kadar doğru? Sonra kuru bir özürle “af edersiniz ben öyle
zannetmiştim” mi diyeceğiz?
Hucurat
suresi 12. Ayeti kerime de bu husus şöyle açıklanır. “Ey iman edenler! Zannın
çoğundan sakının! Şüphesiz ki zannın bazısı günahtır… Ayeti kerimeden de
anlaşıldığı üzere zannettiklerimizin doğru olmadığı ve üstüne üstlük günah
olacağı anlatılmıştır. Bilip bilmeden,
önünü arkasını araştırmadan birilerinin canını yakmak tabii ki büyük bir
hatadır. Evvela bir fikri beyan etmeden önce iyi araştırmalıyız. Lakin bu
araştırma bizim ve bir başkasının hayrına dokunacak bir araştırma ise…
Aksi
takdirde yine Hucurat suresi 12. Ayeti kerimede “… Birbirinizin kusurunu
inceden inceye araştırmayın…” buyrulmaktadır.
İyi bir
zanna örnek olarak şu hadise de pek ibretlidir:
ABD de
Berkeley üniversitesinde Richard adlı öğrenci matematik dersine geç kalır.
Derse girer girmezde tahtada iki tane soru görür. Soruların ev ödevi olduğunu
zanneder ve defterine not alır. Bir hafta sonra soruların çözümünü yapıp
profesörün masasına bırakır. Aradan 3 hafta geçer matematik profesörü Richard ‘ın
evine kadar gelir ve Richard sen ne yaptın deyip kucaklar. Öğrenci şaşkın bir
vaziyette ben ne yaptım? diye sorar. Profesör; sen bugüne kadar çözülmeyen iki
problemi çözdün der! Richard şu manidar cevabı verir; ben onları ev ödevi
zannettiğim için çözdüm. Eğer biri bana onların çözülemeyen iki problem olduğunu
söyleseydi ben de diğerleri gibi bu problemleri çözemezdim…
Anlaşıldığı
üzere zannettiklerimizin bizi nereye ulaştıracağı çok mühimdir. Ulaştığımız
noktanın bize ne gibi bir kazancı veyahut ne gibi bir götürüsü olacağı da
mühimdir. Zannımız bizi görülüyor ki ya başarıya ya da yanılgıya
sürüklemektedir. Unutmamalı bazı yanlış davranışlarımızın getirisi telafi
edilemez sonuçlar doğurabilir. Bakıldığı zaman geçmişin tozlu raflarında maziye
terk edilmiş birçok hayat keşkelerle doludur.
Dolayısıyla
üzerimize düşen en elzem vazife her konuda tedbiri elden bırakmamaktır. Fikir sahibi olmadığımız konularda da fikir
beyan etmemektir. İlla fikir beyan edecek isek de doğru kaynaklardan doğru
bilgiyi edinmeliyiz. Böylelikle kendimizi de komik ve zor duruma düşürmekten
korumuş oluruz! Vesselam…