Dost
arayışı hiç bitmez insanın. Yürür durur yılankavi yollarını dünyanın. Bir
seyyah gibidir insan bu arayışlarında. Ne hancılar anlar bir seyyahın bu
derdini, ne dostluğu matah bir ülfetten ibaret sananlar. Lakin hep kendine
arar, kendi için arar çoğu insan. Safi bir niyet taşısa da hep kendine yontar
tüm iyiyi, güzeli… Dost olmaktansa birine, kendine yoldaş olacak kimseyi bulmak
için daha çok düşer yollara. Yollar… Uzun uzadıya uzayıp giden yollar anlar
ancak bir yolcunun tüm çabalarını.
Dost
arayışı hiç bitmez insanın. Ve buldu mu ihya oldu demektir. Tabir yerindeyse
talih kuşu kafasına konmuş demektir. Dost demek doğruluk demektir çünkü. Dost
demek fedakârlık demektir. Bir yudum suya muhtaçken bir bardak su demektir.
Sırtını yaslayacağın bir minder demektir. Tüm yalanlara, ziyanlara, korkulara
karşı bir kalkan demektir. Varsa dost/doğru bir yoldaşı insanın bu uzun
yolculukta ve olmuşsa dost/doğru bir dost iki cihanda selamette demektir.
Sadık
bir dost arayışı hiç bitmez insanın. Bu uzun yolculuğunun nihayetinde bulanlar
kadar bulamayanlarla da doludur yeryüzü. Ya aradığı yollar yanlıştır ya da
kendisi yanlıştır bu arayışında. Kulak ardı ettiği veya gözden kaçırdığı bir
nüans vardır mutlaka. Hâlbuki bir söz vardır ta öteden söylenmiş: “Aradığın
dostu bulamıyorsan aranılan dost ol” diye. Kimse dost olmanın
fedakârlığına soyunmaz cüret edip de. Sadık bir dost olmayı başarabilen
yiğitlerse kurtuluşa ereceklerdir kuşkusuz. Zira Ahzâb suresi 24. ayeti kerime
şöyle buyurmuştur Cenab-ı Hakk:
“Allah,
sadakat gösterenleri, sadakatleri sebebiyle mükâfatlandıracaktır...”
Dost
arayışı hiç dinmeyen bir hasretidir insanın... Bulmak kadar olmakta elzemdir
lakin bir o kadar da zor ve meşakkatlidir. Türlü türlü sıkıntılara göğüs
germektir çünkü. Ve fakat zorluk ve meşakkatlere sabretmektir.
Ve
sadık yani dost/doğru bir dost olup yine sadık bir dost/doğru bulmak ise çölde
su bulmak gibi büyük bir nimettir.
Bir
misal verecek olursak, Mesnevî’de düşündürücü bir kıssa anlatır Hz. Mevlana
bize:
“Bedevinin
biri yağmur gibi gözyaşı dökerek bir yandan ağlar bir yandan da ‘vay başıma
gelenler’ diye feryat eder. Oradan geçmekte olan bir dilenci bedeviye sorar
‘neden ağlıyorsun’ diye. Bedevi, ‘iyi huylu ve değerli kopeğim hastalandı, can
çekişiyor. Onsuz ne yapacağımı bilemiyorum. Gündüzleri avcılık, geceleri
bekçilik ederdi. Keskin gözleri ile avını yakalar, keskin dişleriyle hırsızı
kovalardı’ diyerek ona nasıl yardımcı olduğunu anlatır. Sonrasında ‘hastalığı
nedir’ diye soran dilenciye bedevi cevap olarak ‘zavallı açlıktan iyice zayıfladı,
hastalandı’ der. Sonra bedevinin elinde taşıdığı torba dilencinin
dikkatini çeker ve içinde ne olduğunu sorar. Bedevi, ‘dün akşamdan kalan
ekmeğim ve azığım var açlıktan hastalanmamak için bugün de onu yiyeceğim’ diye
cevaplar sorusunu. Dilenci, ‘kopeği niçin aç bırakıyorsun da bir parça ekmek
vermiyorsun’ diye şaşkınlıkla tekrar sorar, bedevi kendisine onca yardımı
dokunan kopeğine ekmeğini vermemesini şöyle açıklar; ‘ekmek parayla alınır, ama
gözyaşı bedavadır...”
İşte
büyük bir sadakatsizlik örneğidir bedevinin kendisine yardımı dokunan kopeğine
gösterdiği bu acımasızca muamele. Kendi menfaati kopeğinin menfaatinden
öndedir. Sağlığında sahibinin ihtiyaçlarını gideren köpek aynı fedakârlığı
sahibinden görememiştir. Çünkü kimileri gafildir dostane fedakârlıklardan,
kimileri yoksundur hallice meziyetlerden. Bivefadır kimi… Hâlbuki Hep ‘ben’
diyenin fakir kaldığı ve kalacağı bir haslettir dosdoğruluk.
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah,
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah!
diyor
Ziya Paşa bir dizesinde.
Diyor
ve bedevinin fedakârlıktan kaçınarak ne kaybettiğini gözler önüne seriyor
adeta.
Sadakat
hem görmek ve hem de göstermek bakımından önemli bir hususiyettir.
Geçiştirilebilinecek bir özellik olmaktan müstağnidir.
Sadakat
ki; kurumuş dimağlarımıza su gibi dokunur. Kurumuş topraklarımıza baharı
getiriverir.
Sadakat
ki; en ihtiyacı olanıdır insanın... Ziynetidir... Sadakat ki; korkulu
zamanlarının sahavetidir insanın. Sen fedakârane ve vefakârane davranırsan
elinin boş kalmayacağı bir alışveriştir.
Bir
kapı, bir sığınışıdır. Bir varoluş, bir diriliştir… En zor zamanda bir
tesellidir.
En
çıkmazda olduğunda çiçeklerle bezenmiş bir yoldur. Kelimeler kifayetsiz kalır
onun adı anıldığında.
Teraziler
hep ağır basar onun değeri ölçülmeye kalkışıldığında. Ne paha biçilir ne de
hakkıyla kıymeti
Eda
edilebilinir. Gayrete şayandır varlığının izini sürmek. Birçok can fedadır
uğrunda…
Kim
istemez ki sadakatten ziyade olsun? Ve kim ister ki sadakatten yoksun olsun?
Ki
yokluğu cefadır ruha. Yokluğu imtihanıdır insanın. Yakıp kül eder susuz
çöllerde.
Yokluğu
yıkıp biçer tüm yeşilleşmiş dallarını. Sadık bir dost arayışı hiç son bulmaz
insanın;
Ne
mutlu ona nail olana ve bu güzel hasletten nasip alana!