Şöyle bir söz söylenmiş: “Büyük gruplar halindeki aptal insanların
gücünü hafife almayın./George Carlin tarafından. Elzemdir ki insanları
küçümsemek kötü bir hastalığa düçar olmaktır. Ve unutmamalı ki karşındakini
hafife alırsan durgun denizin ardındaki sert dalgayı fark edemezsin.
Misal siz hiç sörf yaptınız mı? Veya hiç izlediniz mi sörf yapan
birini? Sörf yapan sörfçü gün olur saatlerce dalga gelmesini bekler.
Hatta en küçük dalga bile onu heyecanlandırır. Her dalganın bir kıymet-i
harbiyesi vardır onun nazarında. Dönüp gitmez, rehavete kapılmaz. Bilakis
bilir sonunda dev bir dalganın isabet edeceğini. Eğer dönüp gitse yılmış
olacaktır. Ama o bekler ve sonunda dev bir dalgayla mücadele etmenin hazzıyla yaşar. Başarmıştır!
Bekleyip sabretmenin mükâfatını almıştır! Zindedir… Statik değildir; dinamiktir
her zaman. İşte bu feraset sahibi bir insanın özelliğidir aynı zamanda. Bir
sonrayı düşünebilme yeteneği… Tedbiri elde tutma özelliği… Akıllı insan tetikte
bekleyen, tedbiri elden bırakmayan öngörülü insandır zira! Hafife almaz hiçbir kimseyi,
dahi hiçbir meseleyi ve hafife alınmaktan da o denli hazzetmez!
Ama ne yazık ki oluyor bazen... Bir gaflet anı vuruyor insanın
sahilini. Düşebiliyor! Yenilebiliyor! Ve en önemlisi yanılabiliyor... Fakat biliyoruz
ki umutsuzluk yok! Biliyoruz ki kurşuni bulutların ardından elbet güneş
doğacak. Ama pamuğu demirle kıyaslayarak değil; bu bir gerçek. Taş atana taş
atarak değil! Yadırgayarak, horlayarak değil… Leyin lisan olmalı üslubumuz, Nebevi bir
ahlaka bürünerek olmalı fetihler… Başarılara bağıra çağıra değil; sinemizde mütevazı
bir sükûta erişerek koşmalıyız! Aksi takdirde hafife alma; hafife alınırsın! Küçük
görme ola ki küçük gördüğün gün olur seni küçümser. Tarih bu dediklerimi onaylar
nitelikte değil mi adeta. Ben oldum denildiği zaman değil mi sıkıntıların
kapımızı çalması. Büyüklerimiz demiyor mu refah bu dünyada değil. Dinlenmek bu
fani dünyaya mahsus hiç değil!
Özellikle son zamanların gündemi insanları karşı karşıya getirdi. Siyasetin
konuşulduğu ortamlarda gerginlik aldı başını gitti. Benim gibi düşünmeyen adeta
düşman ilan edildi. Hep suç başkasında aranır oldu. Sosyal medyanın her
mecrasında birbirine olanca hınçla kalem şövalyeliği yapan insanları okur
olduk. Hatta düşen oylardan, çıkan koalisyon sonucundan son derece rahatsız
olup okçulukla suçlar olduk insanları. Yine bahaneler üretip durduk ve nerede
hata yaptık iç muhasebesinden uzak kaldık.
Hâlbuki dertsiz baş imtihansız hayat yok der büyükler. Herkes davranışını
dikkate alıp yanlışını görmek için vicdan aynasına bakmaz ise daha çok baş
ağrıyacak demektir. Bu sınavı bakalım nasıl vereceğiz ülkece. Umutsuzluk yok
yinelemek gerek. Çare, geç olmadan, ipin ucu kaçmadan doğrulup ve dahi
yanlışlardan silkelenip, yol almaya bakmakta kuşkusuz.
O vakit her şartta ve durumda muvazeneyi elden bırakmadan gerekli
tedbirleri almalıyız. Başkalarını suçlamadan önce kendimize çevirmeliyiz
okları. Yoksa Ziya paşa o meşhur dizesinde ne demiş;
‘’Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’’ o günleri görmeyiz inşallah…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder